Magdeburger Sigorta Genel Müdürü Ceyhan Hancıoğlu, Sigorta Life Sohbetleri'nin konuğu oldu! Magdeburger Sigorta Genel Müdürü Ceyhan Hancıoğlu, Sigorta Life Sohbetleri'nin konuğu oldu!

2022 yılı yüksek enflasyon ve kur dengesizlikleri nedeniyle zorlu geçen bir yıl oluyor. Sizden 2022’ye dair bir değerlendirme almak istiyoruz, 2022 hem siz hem de sektör açısından nasıl geçiyor?

2022 yılı için piyasaların açılacağı öngörünse bulunmuştuk. Pandeminin bitme emareleri belirginleşmişti. Ticari kısmın da buna bağlı olarak ivmeleneceğini düşünüyorduk ki ne yazık ki enflasyon bizim sektörümüzü ciddi anlamda etkiledi. Sigortada enflasyon yansıması 2 kat olur, bu nedenle enflasyon bizi birçok sektörden daha çok etkiledi. Çünkü her poliçenin kendi vadesi var ve o vadeye kadar realize olmuş, artmış bir fiyat önünüze gelir. Bir poliçenin başlangıcında hesaplanmamış enflasyon oranını ister istemez yeni yapılacak teklifte eklenmek zorunda kalırsınız. Tabii bu fiyatların hızlı bir şekilde artmasına neden oluyor. Sigorta şirketleri bir yılın sonunda oluşacak olan enflasyon oranını düşünüp onu poliçeye eklemek zorunda. Şu sıralar sigorta şirketleri enflasyonist ortamın pik yapması nedeniyle çok kolay da öngörüde bulunamıyorlar, bu nedenle hesaplarında biraz daha pay bırakmaya çalışıyorlar. Bu da sigortalılarımızı ve meslektaşlarımızı zor durumda bırakıyor. Ama doğru fiyatla fiyatlandırılmış ve doğru hizmet verilmiş her sigorta poliçesi kişilerin mutlak suretle vazgeçilmezidir. Hele ki fiyatların çok hızlı arttığı, insanların bir kayıp yaşadığında var olan birikimlerini hiçbir zaman elde edemeyeceği kadar makasın açıldığı bir dönemde sigorta kesinlikle olmazsa olmaz. Bunu sigortalılarımıza iyi anlatmamız lazım ve meslektaşlarımızın da bunu doğru anlatması çok önemli.

2023’ün başından itibaren piyasanın bir regülasyona doğru evirileceğine yönelik bir öngörüm var. Bu sigortacıların üstesinden gelebileceği ve kendilerini adapte edebileceği bir dönem. Sadece piyasanın regülasyonunun belli olması lazım. Şu anda inişler çıkışlar hesaplanamaz durumda. Sigorta şirketleri önlerini görmekte zorlanıyor. Bir şekilde bir düzen oturacak ve bu düzene ilk adapte olan da sigorta şirketleri olacaktır.

Zorunlu Trafik Sigortası ve kaskoda yaşanan problemlerin acenteler açısından değerlendirmesini yapar mısınız?

Hangi birini anlatayım, kendine trafik sigortası poliçesi bulamayan meslektaşlarımız var. İnanılmaz derecede yükselmiş olan fiyatları bırakın sigortalıya anlatmayı kendimize dahi izah etmekte zorlanıyoruz. Ama fiyatı kabul edilse dahi poliçe oluşturamadığımız bir dönem yaşadık. Kamu otoritesi bu noktada fiyatları serbest bırakmış değil, yine kendi otokontrolü içine gidiyor ama fiyatlar enflasyonist yapı içerisindeki iniş çıkışları yakalamış durumda değil. Bizim gözümüz de kulağımız da SEDDK’ya bakıyor. Sağ olsun SEDDK Başkanı Mehmet Akif Eroğlu bu konuyla ilgili mutlak çözüm için yeniden yapılanma adına 1 Ekim’i işaret etmişti. Bugün itibariyle biraz rahatlamış olsa dahi hali hazırda trafik sigortalarında poliçe bulma ile ilgili ciddi sıkıntılarımız devam ediyor. Bu konuyla ilgili SAB Yönetim Kurulu olarak her ziyaretimizde sorunları dile getirdik, iyileştirmeler istedik. Konunun çözülmesi için bakılan yerin SEDDK olduğunu gözlemliyoruz. Yakında konuyla ilgili yeni bir tarife mi, yeni bir uygulama mı, yeni bir trafik sigortası sistemi mi kurulacak bunu dört gözle bekliyoruz.

“İptal iade komisyonlarımız çok düşük”

 SEDDK’dan acentelere yönelik beklentileriniz neler?

Çok fazla konu başlığı var tabii ki, biz her birini SEDDK Başkanı Mehmet Akif Eroğlu’na ilettik. Hali hazırda iptal iade komisyonlarımız çok düşük. Bir poliçenin oluşması için verilmiş olan bütün emekler ve hizmetler o komisyonu elde etmek içindir. Sonrasında ikinci bir hizmet verip poliçenin iptalini sağladıktan sonra bir de oradan elde ettiğiniz kazancı tekrar iade etmek kesinlikle ciddi bir emek ziyası. SEDDK’nın bu konuda mutlak suretle acenteler lehine bir şey yapması gerektiğini kendisine iletti. Hatta kendisinden acente iptal ve iade komisyonunun 150 lira ve üstünde bir rakama getirmesi gerektiğini de ilettik ama bunu talep ettiğimizde de hem enflasyon hem de maliyetler başka bir noktadaydı. Her geçen gün bu talep artıyor. Ama kalben istediğimiz şey bir sigorta acentesinin emeğinin ziyan ve zayii olmaması. Bu durumu TSB’ye de anlattık, bunu sohbet ettiğimiz sigorta şirketlerinin CEO’larına da anlattık. Bu acentenin hakkı ve olmazsa olmazı bu noktada ısrarımız devam ediyor.

Onun dışında iki tane aracın birbiri ile yapacağı kazada Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ve bununla bağlantılı kanunu gözeten devletimizin aynı bağlamda ticaret yapılacak olan, ticaret yapan her işletmeye Üçüncü Şahıs Yangın ve Mali Sorumluluk Sigortası’nı da zorunlu tutmasını istiyoruz. Bunun olmasının hem ülke bütçesine hem de sigorta bilincine ciddi bir katkısı olacağını direkt olarak aktardık. Zorunlu yangın sigortası iş yerleri için inanılmaz derece önemli. Geçmişte bununla ilgili hükümet tarafından gelen cevap bunun bir vergi gibi algılanacağı ve hükümete karşı bir tepki oluşabileceği yönündeydi. Türkiye artık dünyanın 20 ekonomisinden bir tanesi, belki şu an 22. sıraya düşmüş olabiliriz ama dünyanın devlerinden bir tanesi. Bu ekonomik çarkın hiçbir sorun yaşamadan devam edebilmesi ve herhangi bir sorun yaşandığında da bu kayıpların yerine konulabilmesi çok önemli. Çünkü artık çok iyi biliyoruz her insan bir değer ve her işletme insanlara hizmet veriyor. İki aracın birbirine çarpacağı noktada böyle bir zorunluluk gelebiliyorsa, restoranına gittiğimiz işletmede o günkü bir bozulma sebebiyle insanlar zehirlenebilir, orada kullanılan bir tüpte meydana gelen patlama nedeniyle insanlar ölebilir. Hatta berberlere, kuaförlere gidiyoruz orada bir önceki vatandaşın hangi hastalıkla o koltuğa oturduğunuz bilmiyoruz ve her seferinde bu işin hijyeni olmuyor… Hangi sektöre baksanız işin odağında insan var ve insanlar zarar görebilirler. Bu kanunu biz hükümetimize doğru anlatabilir ve doğru talepleri yapabilirsek Üçüncü Şahıs Yangın ve Mali Sorumluluk Sigortasıyla bu işletmeleri risklerine karşı sigorta edebilirsek şu an dünya sıralamasında kırklarda olan sigorta sıralamamızı hak ettiği gibi yirminci sıralara taşıyabilir. Aynı zamanda sigorta kültürü ve bilincinin de halk tabanında karşılık bulmasına katkı sağlamış olabiliriz.

“Sigorta acenteleri başlarına bir iş geldiğinde yalnız kalabiliyor”

 Bunlar dışında tabii ki çokça istediğimiz şeyler var. Bugün sigorta şirketlerinde çalışan meslektaşlarımızın başına bir iş geldiğinde sigorta var, tazminat alabiliyorlar, eş ve çocuklarına haklar kalabiliyor ama sigorta şirketlerine bu bağlamda hiç yük olmayan bütün masraflarını kendi karşılayan acentelerimiz ne yazık ki bundan mahrum. Bir sandıkları yok, başlarına bir iş geldiğinde yalnız kalabiliyorlar. Dolasıyla acentelerin başlarına gelebilecek olaylara karşı bir sandığın kurulması ya da içerisinde bizleri barındıran Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin, Ticaret Odaları’nın kendi bünyelerindeki sigorta acentelerine hiç olmazsa toplu bir hayat sigortası yapması, ferdi kaza sigortası yapması, birikim sigortası yapması lazım. Bizim onlara aktardığımız paraların içinden acentelerin başlarına gelebilecek; ölüm, sakatlık ya da iş görememezlik durumlarında ödeme yapılabilecek bir sistemin kurulmasını talep ediyoruz.

TOBB’un acentelerine sahip çıkmasını istiyoruz. Bu liste bu şekilde uzar gider…

“Dijitalleşmeyle ilgili şirketlerle aynı taraftan bakmıyoruz”

 Acentelerin dijitalleşmeye bakış açısı nasıl?

Dijitalleşmeyle ilgili şirketlerle aynı taraftan bakmıyoruz. Toplamdaki 18 bin acenteye nereden baksanız 200 bin acentelik tesis edilmiş durumda. Buradaki maksat da şu; benim sigorta şirketimi bu acente temsil eder. Sigorta şirketlerinin böyle bir yetki verdiği acentenin kendi dijital altyapısına destek vererek sanal dünyada 3 bin tane kartvizitle, 3 bin tane acente ile kendisini temsil etmesini sağlamak var iken bir genel müdürlük nezdinde dijitalleşme arayışına girmesi bize mantıklı gelmiyor. Stratejik olarak da mantıklı gelmiyor. Temsil hakkı verdiğin bir meslektaşımıza sadece vatandaşa karşı bizi temsil edersin ama dijitalde ben kendi kendimi temsil ederim denmesi bir anlam çatışmasına da neden oluyor. Bu durumu da şirketler çok ciddi yatırım gerektirir diyerek açıklıyor ama o yatırımı biz hiç konuşmadık açıkçası. Bunu söyleyen genel müdürlerimiz acente başı bu kadar maliyet var o maliyet karşılanamadığı için bu talep edilen yapılamaz diyor. Bugün birçok web sitesi sağlayıcısı bir web sitesini yapıyorlar ve sonrasında siz resimleri ve konuları değiştiriyorsunuz. O web sitesinden meslektaşımız alıyor ve onu kullanıyor. Her şeyin kopyalanarak çoğaltıldığı şu dönemde 5 bin tane acentenin her biri için bu şekilde bir masraf yapıldığını ben çok düşünemiyorum. Çok ciddi bir masraf yapılsa dahi 5 bine bölündüğünde acente başına çok bir masraf düştüğünü ben çok düşünemiyorum. Tabii bu bilgilere halis olmadığım için bu anlam çatışması içerisinde sıkışıp kalıyoruz.

Şunu net söyleyebiliriz; biz dijitalde bir müşteri bulmak için komisyon iadesi, diyet çekleri, tatil paketleri yapılmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Olayı dijitalleşmek eşittir fiyat uygunluğu sağlamak ve bununla müşteri kazanmak diye bir algı varsa biz bu algıyı toptan reddediyoruz.

Bizim beklediğimiz dijitalleşme; acentenin sigortalısına fiyat verirken, o fiyatı verdikten sonra poliçeleştirirken, poliçe yaptıktan sonra o müşterinin 365 gün içerisinde talep edilen ihtiyaç ve hasarlarının ödenmesinde hızlı veri aktarabilme ve 365 gün bittiğinde o poliçe ile ilgili daha hızlı süreçlerin yapılabildiği bir kurguyu anlıyoruz. Ama ne yazık ki hem bazı acente meslektaşlarımız hem de bazı sigorta şirketleri zaten bir şekilde dokunabileceği insanlara sanal alemde ulaşmak isteyerek dijitalleşmek istediğini deklare ediyor. 1000 tane poliçe var biz dijitalleşme sayesinde bu poliçe sayısını 1070’e çıkarttık diye bir rakam yok. Zaten var olan poliçeyi biz acenteler, brokerler dağıtıyoruz. Bize kimse dijitalleşme ile poliçe sayımızı artırdık diye bir veri sunmadı.

“Doğru zamanda çözülememiş sorunlar, büyüğü zaman çözülmesi daha zor bir hal alıyor”

 Sigorta Acenteleri Derneği olarak gelecek dönemde gündeme getirmek istediğiniz konu başlıkları neler?

Biz kimseyle zıtlaşmadık, kimseyi ayrıştırmadık bugüne kadar. Bu sayede taleplerimizi kol kola girip konuşabildik. Birçok genel müdür de sağ olsun kendi uygulamalarını acente lehine geliştirdi.

Sürekli olarak 18 bin acente diyoruz ancak bu 18 bin acentenin hepsi denetlenmiş durumda değil. Kayıtlarda 20 sene önceki adresler var. TÜRSAB’ın 15 bin seyahat acentesini teftiş edebilmesi için müfettiş sayısı 75... Ancak 18 bin sigorta acentesini teftiş etmekle görevli olan müfettiş sayısı 3… 2007’de bir kanun çıktı ve o kadar acente gezilemeyeceği için herkesin beyanı esas kabul edildi. Fiziki şartlar kontrol edilmeden herkes levhaya yazıldı. Ama o levhaya yazılanların hepsi bugün aktif mi onu bilmiyoruz. İTO’dan da TOBB’dan da biz şunu talep ediyoruz; müfettiş sayımız artsın ve büyükşehirlerimizden biz Ankara’ya yazmak zorunda kalmayalım. Büyükşehirlerin özelinde müfettişlerin olması birçok sorunun hızlıca çözülmesini sağlar.

Biz tescillerde, açılışlarda, unvan ve müdür değişikliklerinde TOBB’a çok ciddi bedeller ödüyoruz. Haklarımızı savunmak adına bize bu bütçeden parça ayırmalarını talep etmemizin zamanı geldi.

Çok talebimiz var ama biz şuradan başlayacağız;

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bizim hamimizse, bizim iş yapma modellerimizi rahatlatacak, acente kalitesini yükseltecek ve acente olmayan yapıları bir an önce tespit edip sektörden ayıklayacak sistemi bize sağlamasını isteriz.

Üçüncü Şahıs Yangın ve Mali Sorumluluk sigortasını ve iptal iade komisyonlarındaki haksızlığın giderilmesini kamu otoritesinden isteriz.

İstenilmesi gereken her şey olduğu gibi kalmış. Bu konuda talepte bulunması gerek bizim kurumlarımız ne yazık ki bu konuda başka şeylere takılmış, sigorta şirketleriyle ve brokerlerle zıtlaşmış. Doğru zamanda çözülememiş sorunlar, büyüğü zaman çözülmesi daha zor bir hal alıyor. Bu sorunların büyümeden çözülmesi için hızlıca aksiyon alınması lazım ve almak da istiyoruz.

“Acente Teknik Personel Eğitim Programı oluşturmaya karar verdik”

 Acentelerde yetişmiş elaman eksiklikleri ile ilgi şikayetler söz konusu. SAB Yönetim Kurulu Başkanı olarak bu konuda bir projeniz var mı?

 Kesinlikle var, şu anda da görüşüyoruz. Biz aslında bu projeyi Mayıs döneminde oluşturduk. Bu yolda birlikte hareket edeceğimiz okullarla olan iletişimimizi okulların kapanması nedeniyle ertelemek zorunda kaldık. Bu konuda desteğini istediğimiz üniversite hocalarımız oldu. Her üniversiteden mezun olan arkadaşımız bizim sektörümüzde iş bulamıyor; ya bulmak istemediği için bulmuyor ya da bulmak istediği halde bu konudaki bilgi dağarcığını sektörle aynı düzeyde olmaması sebebiyle acentelerimizden talep görmüyorlar. Bu doğrultuda ‘Acente Teknik Personel Eğitim Programı’ yapmaya karar verdik. Burada hedefimiz şu; öncelikle Bankacılık ve Sigortacılık bölümünden mezun olmuş ya da liselerin ilgili bölümlerinden mezun olmuş sektörde iş aramış ama bulamamış arkadaşlarımızın bize ulaşmalarını sağlayacağız. Başvuru sayısı ne olur bilmiyoruz ama tahmin ediyoruz ki bizim beklediğimizden yüksek olacak. Biz 60 kişilik bir sınıf açacağız ve bu sınıfa katılacak olanları mesleği yapmak isteyen arkadaşlarımızdan sınavla belirleyeceğiz. Seçtiğimiz arkadaşlarımızın derslere katılım zorunluluğu olacak. Eğitimin sonunda öğrettiklerimizin öğrenilip öğrenilemediğini tespit etmek adına yapılan sınav sonucunda da bir sertifika vereceğiz. Biz bu arkadaşlarımızı bütün üyelerimize bildireceğiz. Mayıs ayında buraya çıkış noktamızın iki ana temeli vardı; birinci çok fazla teknik personel talebi gelmeye başladı, ikincisi ise sigorta şirketlerinin yüzü acentelerden ziyade bu teknik personeller diye düşünüyoruz. Bu bağlamda güçlü bilgi birikimine sahip, insan ilişkileri yüksek, çapraz satışa ve ürün detayları hakim bir acente teknik personelin hem acenteye hem de sektöre fayda sağlayacağını düşünüyoruz.

Bu konuyla ilgili SAB’ın bir öncülük yapması gerektiğini düşünüyoruz. Şu an müfredatları yazılıyor, hocalarımız hangi eğitimleri vereceklerini belirliyor. Biz 12 ila 16 hafta, cumartesi ve pazar günleri, günde dörder saat bir eğitim planlamaktayız. Planlar planlamaz da bu eğitimleri hayata geçirmiş olacağız.

“Yetki belgesinde hem SEGEM’in hem de onu yetiştiren acentenin imzası olsun”

Buradan SEGEM’de görev alan üstatlarımıza da seslenmiş olayım; acentenin yetkinliğini ve bilgisini daha iyi ölçen ve kendini geliştiren bir ölçüm sistemi ile mesleğe girişin netleşmesini istiyoruz. Ama asıl hayalimizdeki kurgu şu: Eğer bir arkadaşımız bizim meslektaşımız olacaksa öncelikle belli bir süre zorunlu sigorta poliçeleri düzenlemeli. Bu poliçeleri kesebilecek yetki belgesini de acentelerin bir sınavla ölçerek sonra da SEGEM’e bu meslektaş adayımız zorunlu sigortaları kesmekte yetkilidir, siz de bir sınava tabii tutun deyip o branşta yetki belgesi ile tanımının yapılmasını bekliyoruz. Sonrasında her branş için ayrı ayrı deneyim süresinin sonunda SEGEM’e bildirilmesi ile beraber ruhsat alınabilsin ve bu ruhsatta hem SEGEM’in hem de onu yetiştiren acentenin imzası olsun. Bu şekilde sektörde bir ahde vefanın oluşacağına inanıyoruz. Böyle bir şey yaptığımızda kendisine poliçe kesebilme yetkisi aldırtan üstadının sorumluluğu üzerinde kalacak. Bu bizim olmasını çok istediğimiz bir kurgu.

Editör: Sigorta Life